Fısıltı Evet yine ben… Geçen haftalar da paylaştığım “Yine Sen” adlı hikayeyi umarım okumuşsunuzdur. Okumadıysanız şuan okumanızı diliyorum tüm kalbimle. Çünkü anlatacaklarım, Küçük Jri’nin hikayesiyle nasıl karşılaştığımın hikayesi olacak. Ve akılalmaz olan, Nesimi’nin dediği gibi beyana sığmayan O’nunla ilgili olacak. Laf-ı güzaf… O’nunla ilgili olmayan bir şeyden söz edilebilirmiş gibi. Jri’nin hikayesiyle tanıştığım sabahtan bir gün evvel, kuzenimle oturuyordum. Aklıma ertesi gün köşe yazısını hazırlamam gerektiği geldi. Kuzenime bildiği, kullanabileceğim bir hikaye var mı diye sormak geldi aklıma ama yoktur diye düşündüm. Ve kendi kendime verdiğim bu cevapta net olmama rağmen sordum. Bana sadece bir an durup, bir tane var demek ki yeniden okuma zamanı gelmiş benim içinde, eve geçtiğimde bulur sana atarım, diyerek cevap verdi. Kuzenim evine gitti. Bir kaç saat geçtikten sonra, aklıma hikaye atacağı geldi fakat ona hatırlatmadım. Çünkü atacağı şeyi kullanmayı hiç düşünmüyordum. Sabah olduğunda, benimle paylaşacağı hikayeyi kullanmayı hala düşünmüyorken, elime telefonu aldım ve ona dün atmayı unuttuğu hikayeyi hatırlattım. Hemen mesajıma döndü ve yazıyı yolladı. Hikayenin uzunluğunu gören ben, onu okumayı hiç düşünmedi. Zaten kullanmayı da hiç düşünmüyordu. Neden sormuştu peki? Ve neden unutmasına rağmen tekrar istemişti? Ve okumayacağım diyerek neden okumuştu hemen? Bu soruların cevabını hikaye bittiği an da aldı. Şimdi, gözyaşları içinde kalan Dünyalı Dost olmuştu. Kalbi göğüs kafesini yarıp çıkacaktı sanki… Bulunduğu oda, etraftaki görüntüler, tüm sesler, kanının damarlarından akışı, gözlerini kırpışı. Her şey O’nu işaret ediyordu. Hücre hücre dağılmıştı her yere.Ve okuduğu hikayeden değil, içinden geliyordu Küçük Jri’nin sesi, fısıltıyla sesleniyordu; Yine Sen! Sorduran! Uyandıran! Okutan! Her şeyin sebebi ve aynı zamanda sonucu. Yine Sen! Tek bir fısıltı ve tek bir gerçek var. Yine Sen! “Her yerde kendimi görüyorum. O da ben değilim.” Muhiddin’i Arabi