Cemil Bey ile Mahmud Bey Koska Caddesinden geçerken kahveden çıkan Edhem Efendi ile Aşir Efendi’yi görürler. Cemil Bey’e; “Vasil Efendi’ye gidiyoruz” deyince, Cemil Bey de Mahmud Bey ile birlikte onlara katılır. Vasil Efendi yatmıyordu ama çok zayıflamıştır. Bastonla zor adım atar hale gelmiştir.

Cemil Bey’i görünce boynuna sarılır. Dayanamaz, “Sarı kız” adını verdiği kemençesini alır, Hüseyni bir taksim yapar. Ardından, semavi seslerle “salâ” verir gibi öylesine içli çalar ki herkesin iç dünyası mânevi atmosfer ile dolar. Vasil Efendi Kemençeyi öylesine dokunaklı çalar ki; nağmeler, mutlak bir yok oluşun çaresiz iniltileri gibidir. Başta Cemil Bey olmak üzere oradaki herkes sessizce göz yaşı döker.

Büyük kemençe ustasının vadesinin dolmak üzere olduğunu hissederler. Vasil Efendi, o içten, coşkulu çaldığı kemençeyi bırakır, hıçkırarak ağlar. Can dostu Cemil Bey’e sarılırken hıçkırıkları yavaş yavaş azalır ve susar. Zor konuşmaktadır. Çok zayıfladığı için takatten düşmüştür. Birden, alçak bir sesle; “Mustafa Paşa’nın dediği gibi uyumaktan korkar oldum. Gözlerime uyku girmedi. Sabaha karşı minareden Hüseyni salâ başladı. O sabah, müezzinin başka bir hali vardı. Öyle nağmeler buluyordu ki bunları beklenmedik bir tarzda okurken insanın içini öylesine dolduruyordu ki hele sabâ makamında sabah ezanını okurken, bilmediğim, çözemediğim uhrevi âleme götürüyordu” diyerek cümlesini tamamlar. Yorulduğu için yatağına uzanır. Dostları üzüntülerini belli etmemeye çalışarak vedalaşıp ayrılırlar.

Vasil Efendi göz yaşlarıyla pencereden bakıp arkalarından el sallayarak derin bir çaresizlik ve hüzünle yatağına uzanır.

Cemil Bey, Vasil Efendi’nin hastalığını öğrenip, durumunu görünce daha sık uğrar. Bir Salı günü Vasil Efendi’ye uğrar. Vasil’in yanından ayrılmayan Adnan ve Hristo ikilisi de oradadır. Vasil Efendi Cemil Bey’i görünce sevinçle biraz canlanır ama kalkamaz. Cemil Bey’e sarılır.

Cemil Bey; “Mustafa Paşa büyük adamdı. Onunla birlikte geçen on sene, kısa ömrümüzde yaşadığımız en güzel yıllarımız” der. Biraz sohbetten sonra ayrılır.

1907 yılının soğuk kış günleri başlar. Cemil Bey tekrar Vasil Efendi’yi ziyaret eder. Vasil Efendi takatten düşmüş, konuşmaya bile mecali kalmamıştır. Duvarda asılı duran kemençeyi göz yaşlarıyla Cemil Bey’e gösterir. Cemil Bey kemençeyi duvardan alıp Vasil Efendi’ye verir. Parmaklarında derman kalmamıştır, Cemil Bey’e uzatır. Gözleriyle işaret ederek çalmasını ister. Cemil Bey, Kürdili hicaz makamında taksime başlar. İçinde hüzün dolu fırtınalar kopmaktadır. Sonra, büyük usta Vasil’in Kürdilihicazkâr peşrevini çalmaya başlar. Cemil Bey, o heyecanla kanının ısındığını hisseder. Sanki buz tutmuş vücudundan buzlar çözülür. Öylesine coşkuyla çalar ki Vasil Efendi gözlerini kapatmış halde dinler. Cemil Bey son taksimi çalarken, büyük kemençe ustası Vasil Efendi artık dinleyemez. Cemil Bey peşrevi bitirdiğinde Vasil Efendi’nin dinlemediğini fark eder. Üzüntü ve kahırla göz yaşlarıyla odadan çıkar.

Vasil Efendi’nin cenazesi 10 kişi ile defnedilir. Mustafa Paşa’dan sonra Vasil Efendi’nin de ölümü Cemil Bey’i yıkan bir hadisedir. Arkadaşı Mahmud Bey, Cemil Bey’i ziyarete geldiğinde, boğulmak üzereyken can simidi olan birisi gibi sarılarak göz yaşı döker. 1907 yılının kışı böyle bir acıyla geçer.  DEVAM EDECEK

Kaynak: Ecz. Emin Akan: Tanburi Cemil Bey.

Dr. Nazmi Özalp: TÜRK MUSİKİSİ TAHİRİ - 2. Cilt (TRT Yayını)

Yılmaz Öztuna: BÜYÜK TÜRK MUSİKİSİ ANSİKLOPEDİSİ - 1. Cilt (M.E.B.)

Nuri Özcan: İSLÂM ANSİKLOPEDİSİ -7. Cilt (T.D. Vakfı Yayını)

TÜRK ve DÜNYA ÜNLÜLERİ ANSİKLOPEDİSİ - 3. Cilt