Kendimden Kendime
Geçen haftadan devam... Yıllar geçtikten sonra bazı başarısızlıklarımın dibini deşmeye başladım. Karşıma hep bu anı çıktı. Zamanla bu korkumla yüzleşsem de ve mümkün olduğunca, elinde takdir belgesiyle sokak ortasında kalakalmış o küçük kıza, suçlu olmadığını ve başarılı olmaktan korkmaması gerektiğini anlatmaya çalışsamda onu pek ikna edemedim. Bu riski göze alamıyordu. Sevdikleri için, kazanacağı herhangi bir başarıdan hemen vazgeçebilirdi. Çünkü henüz başarısızlığın insanda yarattığı diğer yıkıcı duygularla tanışmamıştı. Ve bu riski belki size çok garip gelecek ama başarılı olma riskini, yıllar boyunca göze alamadı.
Çünkü çözülmesi gereken başka bir konu daha vardı bu kızın içinde. Onun da deneyimlemesi gereken bir duygu; öfke…
İşte o küçük kızın öfkeyle tanışması da yıllarca bir şeylere emek verip sonuç alamayınca oldu. İçinde sarsılmadan duran kök inancı onu sabote ediyor, emek verip bilinç düzeyinde başarılı biri olmak istese de içten içe kendini kritik noktalarda sabote ediyor ve yerinde sayıyordu. Sürekli başladığı noktaya geri dönüyordu. Bu durum yıllar içinde içinden çıkılmaz ve tahammül edilmez bir noktaya gelince ise öfke çıkıp giriverdi hayatına.
Demek ki kök inancının onu getirdiği nokta, bu hikâye de Murat olmak oluyordu. Öfkeli ve istediği hedefe ulaşmamış olan kişi yani. İyi de Murat’ta mutlu değildi ki. Bu çözüm değildi. Bu yüzden bu hikâyedeki iki karakterden de kurtulması gerektiğine karar verdi. Kurtulmak için ise Murat’ı da anlamalıydı.
Murat’ın neden kendisine öfkelendiğini düşündü.
Kıyas.
Kıyas yüzünden.
Murat kıyaslanmaktan öylesine korkuyordu ki, okul yolu boyunca tanıdık biriyle karşılaşırız, ikimize birden karnemizi sorar ve onun karnesinin benimkinden daha zayıf olduğu ortaya çıkar diye benimle yürümek istememişti. O yüzden koşar adımlarla gidiyordu, kaçıyordu benden. Eve gittiğinde ise muhtemelen ailesi ona, benim karnemi de soracaktı. Ve onu buna kaç kez başka konularda yaptılar, kaç kez yetersiz hissettirdilerse, kapıldığı müthiş korku öfkenin doğmasına neden olmuştu.
Bu yüzden, takdir aldığım için artık beni arkadaşı olarak göremedi. Tehdit unsuruydum ben onun için bundan sonra.
Öfkeyle tanışıp, çıkış yeri ne olursa olsun kaynağında korkunun yattığını gördüğümde Murat’ı anladım. Küçük bir çocuğun öfkelenmesinin yarattığı şaşkınlık ancak yıllar sonra geçiverdi. Yaşayıp gördükten, kendim deneyimledikten sonra.
Küçük düşme korkusu, kısıtlanma korkusu, hiçe sayılma korkusu, kaybetme korkusu, beğenilmeme korkusu…
Off korkular say say bitmez.
Öfke ancak onu yaratan korku yenilince geçiyor.
Sizi kanatıp, parçalamadan sizinle sınavı bitsin istiyorsanız korkunuzu bulmanız gerekiyor. Başınıza neyin gelmesinden korkuyorsunuz ki, ihtimaller belirdiğinde sizi korumak için bir canavar çıkıyor içinizden. Korkulan şeyden sizi koruyacak bir canavar.
İşte o canavarın adı öfke…
Ben Murat’ın küçük yaşında hissettiklerini yıllar sonra farklı deneyimler sonucunda hissettiğimde, onu affettim.
İkimizde masumduk. Önemli olan sonunda kızacak küsecek kimsenin olmadığını anlamak.
Önemli olan karşındakinden çok da farklı olmadığını anlamak.
Önemli olan sana kimin neden aynalık yapıyor olduğunu ve sana kendinle ilgili neyi göstermeye çalışıyor olduğunu anlamak.
Yaşanması gereken yaşanır.
Korkma. Ya da kork. Zaten elinde değil. Yapman gereken şey olanları doğru gözlemleyebilmek.
Hikâyende ki tüm karakterler sensin.
Ben bu hikâye de geçen iki kişi de olduğumda, kapandı ancak bu defter.
Ve bir kez daha gösterdi bana, bu yol kendimden kendime imiş…
Ve içimde mevcut olmayan hiç bir şeyi, karşıma çıkarmaz imiş…