Aylaklık Üzerine
Bugün, “Aylaklık” kavramı üzerine bir yazı kaleme almak istiyorum. Yıllar önce okumuş olduğum Bertrand Russel’in, Aylaklığa Övgü isimli kitabı bu terim üzerine tekrar düşünmem gerektiğini bana hatırlatmıştı. Şimdi sizinle aylaklığa dair konuşmak istiyorum.
TDK’ye göre aylaklık etmek; boş durmak, işsiz güçsüz dolaşmak, çalışmamak anlamlarına gelmektedir. Toplumdaki genel kanı da budur. Oysaki entelijansiya bu kavram üzerine farklı değerlendirmelerde bulunmaktadır. Russel, aylaklık kavramını felsefî bir bakış açısıyla tekrar ele almakta ve aylaklığa önem atfetmektedir. Aylaklığa Övgü isimli kitabında Russel, “zorlu çalışma koşullarının insan ruhunu çürüttüğünü ileri sürerek insanların aylaklık etme hakkını savunur. Ancak aylaklık edildiği takdirde yeni bilgiler üretebileceğini, yeni fikirler açığa çıkabileceğini düşünür. Russel, tüketim toplumundan kurtulmanın bir çaresi olarak aylaklığı alternatif olarak görmektedir.”
[1]Bu yönüyle Russel, teamüllere aykırı bir bakış açısı sunmaktadır. Peki, bu kavram ilk olarak nasıl ortaya çıkmıştır?
Aslında bu kavramı ilk olarak dile getiren kişi Bertrand Russel değildir. Edebiyatta ilk kez Edgar Allan Poe ve Charles Baudelaire’in eserlerinde görülmüştür aylak (flâneur) kavramı. Konuyu biraz açmakta fayda var. “Aylak (flâneur), Fransızca kökenli bir kelime olup, ‘aylak kent gezgini’ anlamına gelir. Flâneur, şehirde koşturan, çalışan diğer insanların aksine sakince sokakları dolaşan, gözlem yapan ve düşünen bir karakterdir. Kalabalıklar içinde yalnız bir şekilde gezer ve herhangi bir amacı yoktur.
[2]
Türk edebiyatında bu karakterin izlerini sürdüğümüzde karşımıza Yusuf Atılgan’ın “Aylak Adam” eseri çıkmaktadır. Roman, bütün değerlerini yitirmiş, dayanacak bir şey arayan, tedirgin, mirasyedi bir aydının yaşamını anlatır. Baş karakter C., ailesinden kalan gelirlerle kahvehanelerde, restoranlarda, kitap okuyarak, yürüyüşlere çıkarak kısacası “aylaklık” yaparak geçirir günlerini. Bitmek bilmeyen bir arayış içerisindedir. Belki neyi aradığını da bilmemektedir. Bu arayış; modern insanın yalnızlık, yabancılaşma, anlamsızlık ve boşluk duygularını aylak adam profili üzerinden ifade etmeye çalışmaktadır. Aylaklık üzerine bakış açımızı genişletmeye devam edelim.
Paul Lafargue, Tembellik Hakkı adlı eserinde aylaklık üzerine düşüncelerini ideolojik bir görüşle ifade eder.Tembellik Hakkı, çalışmanın kutsallaştırılması ve işçi sınıfının sömürülmesine karşı yazılmış bir eserdir. Lafargue, aylaklığın miskinlik veya başıboşluk olmadığını aksine ütopik bir özlemin merkezine özgürlüğü koyduğunu ifade etmektedir.
[3]
Robert Louis Stevenson ise, “Aylaklık Üzerine” yazdığı denemesinde aylaklığın insanın ruhunu, zekâsını ve hayal gücünü beslediğini belirterek bu kavramı yüceltmektedir. Stevenson ile aynı düşünceleri paylaşan Tom Hodgkinson, Aylaklık Sanatı eserinde; aylaklığı bir yaşam felsefesi olarak sunar ve modern toplumun dayattığı çalışma, tüketim ve başarı baskılarına karşı alternatif bir yol önerir. Yazar, aylaklığın insanın mutluluğunu, özgürlüğünü ve yaratıcılığını artırdığını, çalışmanın ise insanı yorduğunu, sınırladığını ve köleleştirdiğini savunur.
Entelektüel çevrenin eserlerinde önemle yer verdiği ve edebiyatta, felsefede kendine yer bulan aylaklık kavramının, toplumda genel kabul gören tembellik ya da miskinlik gibi terimlerden çok uzakta bir anlam taşıdığını sanırım anladık. İnsanların bireysel olarak gelişim süreci ve akabinde toplumlarda meydana gelmesi beklenen dönüşümler bir aylaklık döneminin neticesinde ortaya çıkmayı bekliyor olabilir mi dersiniz? Bir başka açıdan bakıldığında küllerinden doğmayı bekleyen ferdin nekâhet döneminin sancıları olabilir bu aylaklık, kim bilir…
Kaynakça
[1] https://boboscope.com/icerik/aylaklik-uzerine-kitaplar
2 https://tr.wikipedia.org/wiki/Flanör
3 https://tr.wikipedia.org/wiki/Tembellik_Hakkı