OKYANUSTA BİR DAMLA
Tilki bir avcının tuzağına düşer. Kazılı çukurda ağa dolanmış halde kendini bulunca bir sağa bir sola kendini atar fakat kurtulamaz. Yoruluncaya kadar uğraşır en sonunda olmayacak bu iş der ve ölü gibi yatar. Avcı geldiğinde tilkinin gerçekten öldüğünü sanıp, kapanını yeniden kurmak için tilkiyi kuyruğundan çekip ağdan çıkarır. Tilki hemen ayaklanıp ormana kaçar ve kurtulur.
Tilki bu yaşadığını unutmaz. Benim gibi başka hayvanlarda ağa dolanır diye gidip çukura ara sıra bakar. Maksadı kendine hazır yemek bulmaktır. Fakat bir seferinde bakar ki kurt düşmüş bu sefer tuzağa. Kendi gibi çırpınıp duruyor, bir o yana bir yana atıyor kendini. Bir süre onu izleyip sonra yukarıdan seslenir;
“Ben öyle de yaptım olmadı. Böyle de yaptım olmadı. Öl ki kurtulasın. Öl ki kurtulasın!” der.
Tasavvuf felsefesinde “mute kable ente muti” diye bir kavram vardır. Ölmeden önce ölünüz, anlamına gelir. Yanlış anlaşılmaya açık bir kavram olup, elini eteğini hayattan çekmek bir ölü gibi yaşamak anlamına gelmez. Fakat bazı şeylerin ölümünü anlatır. Negatif getirileri olan bazı istek, arzuların içinizde ölümünün gerçek bir varlığın dirilmesine, canlanmasına yol açmasını işaret eder. Ve ölümle kıyam eden geçici varlığın, dirilip hakiki bir yaşama uyanışını gizler alt metninde.
Bir çok öğreti ve bir çok dinin köküne, saf haline inildiğinde aynı şeyle karşılaşırsınız. Bir vazgeçişle, yalanların, yalan arzuların ölümüyle.
Günümüzde “yasak” “haram” kelimesiyle kişinin kendi veya bir dış etkenin zoruyla bıraktırılmaya çalışılan şeyler, aslında tamamen hissedilerek yapılmaması gerekir. Bir baskı olmaksızın içten, bilinçli olarak seçilmelidir. Zorlama olmadan. İçinden gelmemelidir yani o “yasak” denilen yola gitmemek. Bu insanın içini didik didik edip kendini tanıması kendini bilmesiyle olur. Gerçek isteğini, gerçek arzusunu, neye özlem duyduğunu farketmesiyle olur. İçinde ki susuzluğu görmesiyle olur okyanusda damlayken. Kendini seçmesiyle olur, gerçeğini seçmesiyle…
İki varlıktan söz edilebilir gözünün gördüğü her yerde. Bir yaratılmış bir de onu yaradan. Yaratılmış ölürse ne kalır geriye.
Hakikatle karşılaşmış kişilerin yaktığı ışıktır bazı sözler;
“Var olmadığını anladığın anda var olursun” der Stefano D’Anna.
“Bir ben vardır bende benden içeri” der Yunus Emre.
“Var mısın ki yok olmaktan korkuyorsun” der Farabi.
“Arı inler bal içinde” der Pir Sultan Abdal
Ve
“Dünya gözüyle Allah görülmez.” der Abdulkadir Duru.
Gözlerini yum, kulaklarını kapat, sustur dilini, durdur zihnini, yalnız mısın?
Öldür biraz yalanını da gerçeğe yer aç.
Bir sahne var gözlerimin önünde. Taptuk Emre yolun sonunda yaklaşır Yunus’una. Eğilip fısıldar kulağına;
“Eee Yunus’um Hünkar varlığının nefesi yerine geldi. Anlat bakalım şimdi”
Ve Yunus Emre hünkar varlığının nefesiyle, yeni ve gerçek kendi anlatmaya başlar;
Bir sen vardır sen de senden içeri…