CENNET’İN KAPISI
Geçen gün, karşıma şöyle bir yaz çıktı;
“Bir aslanı gün boyu takip etseydiniz ve aslanın yaşamak için verdiği mücadeleye tanık olsaydınız, günün sonunda bu aslanın bir ceylan yakalayıp yemesi sizi mutlu ederdi. Aynı hikayeye ceylanı takip ederek başlasaydınız ve ceylanın yaşamak için verdiği mücadeleye tanık olsaydınız, günün sonunda bu ceylanın bir aslan tarafından yenmesi sizde bir öfke uyandırırdı.”
Okuduktan sonra aklıma gelen şey, suç içerikli filmlerde suçu işleyen karakterlerin genelde filmin bir yerinde verilen geçmişinden kesitler geldi. Kişileri suça iten ya da karakterinin kötü olmasına neden olan mutlaka bir kaç olay veya bir kaç kilit kişi bulunuyordu. Kişilerin kötülüğünün limitini geçmişinde ona yüklenen fikirler ya da onun belli durumlar karşısında aldığı kararlar belirliyordu.
İnsan başta anne karnında, annesinin duyguları ve düşünceleriyle sonra ona bakan ve büyüten kişilerin yönetimiyle, sosyal çevresi ve bulunduğu coğrafyanın şartlarıyla yoğruluyor ve bir hamur haline geliyordu. Olduğu kişi haline. Kurabiye yada simit yapar gibi birileri tarafından yapılıyorduk. İçine atılan şeker yada tuz onun iradesi dışındaydı. Tatlı yada tuzlu olmayı kimse kendi seçmedi.
Nerede başlıyordu peki seçimler? Nerede başkalarının ve maruz kaldığımız durumların etkisinden sıyrılıp kendi seçimimizle biz olabiliyorduk. Bir malzeme bile katamıyor muyuz bu hamura. Ya da değiştirebilir miyiz bu hamuru, yeni baştan yapabilir miyiz kendimizi?
Hissetmesi güç gelecek ama bir katilin yaşamını gözlemleme şansımız olsaydı anne karnına düştüğü andan suçu işlediği ana kadar olabilseydik yanında, yaşamının, ona verilen yanlış öğütlerin ya da verilmeyenlerin, eksik bırakıldığı duygularının nasılda onu bu sona ittiğini görebilirdik. Aynı şey iyi ve takdir edilen bir kişi içinde geçerlidir. Kişi bir sonuçtur sadece.
Burdan baktığımda dünyaya, suçlu suçsuz göremiyorum. Ceylan da aslan da aynı şeyi yapıyor diyorum, öğretileni!
Peki bu kötülüğü, kabalığı ne yapmalı? Nasıl kurtulmalı?
Dokunarak.
Karşılaştığın herkese, ayırt etmeden, karşılık beklemeden, onun davranışı ya da varlığının hakedişini gözetmeden, sevgiyle dokunarak.
Çünkü sevgisiz olan her şey kötülüğü yarattı.
Ve bir tek sevgi kötülüğün başını okşadı. Elini tuttu, onu aydınlığa çıkardı. O günden sonra kötülük bir daha kötülük yapmadı. Nerde mi?
Cennette.
Bir gün hep birlikte cennete yaşamak ümidiyle, Dünyalı Bir Dost’tan herkesin içinde ki kötüye sevgilerle…