Gerçeklik Hikayeler, efsaneler, kutsal metinler bilginin kaybolmaması ve aynı zamanda farklı bilinç düzeylerin de farklı algılanması için bize bazı şeyleri kodlamış olabilirler mi? Evet bu, tarih boyunca kullanılan bir yöntemdir. Bilginin sunuluş şekli yanlış anlaşılmaya açık olsa da, yıllar boyu bozulmadan aktarılmasına ve kaybolmamasına imkan tanır. Her devirde onu yorumlayıp, gerçek içeriğini aydınlatacak kişiler tarafından bulunmayı beklerler. Bu hikayelerden birisi de Erzurumlu İbrahim Hakkı ve oğulları Şakir ve Zakir arasında geçendir. Zakir, adı gibi sürekli zikirle meşgul hayatını ibadete adamış, herkes tarafından sevilip sayılan, iyi, düzgün, güvenilir bir insandır. Şakir ise meyhaneden çıkmayan, ayık dolaşmayan biridir. Hayatı içki masasında geçmiştir. Bir gün İbrahim Hakkı Hazretleri’ne o güne kadar otuz dokuz kişi olan ve günümüzde “kırklar” olarak bilinen eren topluluğunun, eksik olan son kişiyi aralarına alacakları haberi gelir. Erenlerin birbirinden farklı vazifeleri vardır, her birinin bilinci vazifeli olduğu alanın en yüksek mertebesindedir. İbrahim Hakkı bu haberi duyar duymaz Zakir’i yanına alır ve ona çok önemli bir yere gitmeleri gerektiğini söyler. Giderken meyhanenin önünden geçerler. İbrahim Hakkı içeri de bir masada sızmış oğlu Şakir’i görünce içeri girer. Meyhaneciye, oğlunu sorar. O da borcunun çok biriktiğini söyler. İbrahim Hakkı tüm borcu kapatır, dışarı çıkar. Zakir’le beraber yola devam ederler. Babasının arkasından meyhaneci Şakir’i uyandırır. Kalk, baban tüm borcunu ödedi istersen sana bir kadeh daha getireyim dediğinde, Şakir çok büyük bir üzüntü duyar. Hemen meyhaneden çıkar. Peşlerinden koşarak onlara yetişmeye çalışır. Babası ve Zakir’i bir uçurumun kenarında bulduğunda, İbrahim Hakkı Hazretleri Zakir’e; “Otuz dokuz eren bugün kırk olacak. Atla, kırklara karışasın” der. Zakir, onca ilme ve babasına duyduğu saygıya rağmen tereddüt eder ve atlayamaz. Tam o anda Şakir uçurumun kenarına gelir, “Hakkını helal et baba” der ve bir an bile düşünmeden atlayıp Kırklara karışır... Zakir’in şaşkınlığı arasında, Erzurumlu İbrahim Hakkı Hazretleri o meşhur sözünü söyler; “Hakkı gel sırrını eyleme zahir,
 Olmak ister isen bu yolda mahir,
 Harabat ehlini hor görme Zakir
 Defineye malik ne viraneler var.” Matrix filmini izleyenler arasında bu hikayeyi hatırlayanlar olmuştur. Filmde başrol Neo, oldukça yoğun bir hayat yaşarken karşısına bir grup insan çıkar ve ona iki seçenek sunarlar. Kırmızı ve mavi hap. Mavi hap onu keyif veren bir bilgisizlik içinde şimdiye kadar yaşadığı hayatına devam ettirecektir. Kırmızı hap ise başlangıçta hoş olmayan bir gerçekliği ortaya çıkaracaktır. Neo kırmızı hapı seçer. Ve gerçeklik önüne serilmeye başlar. Şimdiye kadar yaşadığı hayatın sahte olduğunu gören Neo, onu yeni ve gerçek hayatına hazırlayacak olan Morpheus’la adında ki hocasıyla bir seri eğitimden geçer. İşte bu eğitimlerin sonunda Morpheus onu bir gökdelenin tepesine çıkarır ve ordan aşağı atlamasını ister. Neo başta yapamasa da, atlamayı başardığında artık aralarına katılmıştır. Evvel zaman kalbur saman içinde, hakikati görebilen gözler başka bir dünya daha görmüşler. Ve o dünyayı görebilen diğerleriyle birlikte orada sonsuza kadar yaşamışlar. İşte tüm hikayeler, efsaneler de onlardan çıkmış. Dilden dile yayılmış. Büyükten küçüğe aktarılmış. Kimi masal demiş, hikaye demiş, inanmamış. Kimi duyduğu anda bilmiş ki; mavi hapla bir ömürcük yaşarsın ama kırmızı hap sana sonsuzluk sunar. Efsanelere inandığın anda onları yaşamaya da başlarsın…