HATIRALARLA TÜRK MUSİKİSİ (61)
TANBURİ CEMİL BEY (13)
Mahmut Celalettin Paşa’nın konağında fasıl başlayacağı sırada Kemençeci Vasil Efendi gelir. Yanında udi Andan, lavtacı Hristo, lavtacı Galip Bey ve Hacı Aşir Efendi de vardır. Vasil Efendi’yi görünce Cemil’in içi bir hoş olur. Paşa’nın ricası ile Suzinâk fasıl yapılır. Ara taksimi Cemil Bey hicazkâr girer. Sanki taksim değil de gönülleri sarhoş eden melodi sağanağıdır. Geçkiler yaparak Suzinâkda karar kılar. Başta Ali Rifat Bey olmak üzere konaktakiler adeta büyülenmiştir. Suzinâk fasıldan sonra Celalettin Paşa, musikinin bıraktığı duygu içinde gelen rehavetin sessizliğini sıcak sesiyle dağıtarak; “Aramızdan zamansız ayrılmasıyla yüreğimizde kapanmaz biri yara açan Şevki Bey’i anmak isteriz. Rahmi Bey’imiz, nisfiyesiyle (ney’in küçüğü nefesli bir sazdır) kapıyı aralasalar da Beyâti dergâhına (Türk Musikisinde bir makam) girip ağıdımızı yapalım” der.
Şarkı, göz yaşları içinde icra edilirken, Hafız Aşir Efendi ve Kaşıyarık Hüsamettin Bey’in “Geldi amma neyleyim. Sensiz Baharın şevki yoktur” mısrasını feryat eder gibi oktavından söyleminden okurken, haremliği, selamlığı hıçıkırıklara boğar. Aşir Efendi coşar, aynı söz üzerine gazele başlar. Mustafa Paşa ile göz göze gelen Cemil, taksime girer, Hüsamettin Bey de katılır. Gönüller ilâhi âleme dalar ve Cemil Bey’in son mızrabı ile anma faslı biter. Aşir Efendi’nin Kur’an okuması ile toplantı nihayete erer. Dağılırken, Kanuni Hacı Arif Bey; “Kıymetli arkadaşlarım, yarın Yemen’e sürgüne gönderiliyorum” deyince oradakiler Kanuni Hacı Arif Bey’in sürgüne gönderilişine göz yaşları içinde üzülürler.
Cemil Bey, ertesi gün, Medeni Aziz Efendi’nin ölüm haberiyle bir daha sarsılır.
Günler geçer, Weinberg isminde bir Alman, “kovan” denen bir âleti İstanbul’da musiki camiasına tanıtır. Udi Nevres Bey görür ve çevresine anlatır. Satın alır. Santuri Ethem Efendi’nin Firuzağa’daki evinin bir odası, Üsküdarlı Fuat Efendinin de katkılarıyla stüdyo olarak kurulur. Pazar günleri kovanları doldurup satışını buradan başlatmak isterler.
Cemil Bey’e; “Sizinle başlamak istiyoruz” diye teklifte bulunurlar. Cemil çok heyecanlanır.
Yıl, 1895 sonbaharıdır. Günler sonra Aşir Efendi ile birlikte Vasil Efendi’ye giderler. Arşak Efendi de vardır. Hafif yağmur çiselemektedir. Manol’a gitmeye karar verirler. Manol, ud, lavta, tanbur yapmaktadır. Dükkânda, Manol’un kayınbabası Aleksan usta karşılar, daha sonra Manol, başı sargılı şekilde dükkâna gelir. Cemil’i tanıdığına çok sevinir. “Size iyi bir tanbur yapmak bizi şereflendirir” diye teklif yapar.
Cemil, tezgâhın sütünde duran, yapımı bitmiş, telleri takılmış lavtayı alır, biraz çalar. Ustalar hayretle bakışırlar. Daha sonra Vasil Efendi ile ayrılırlar. İkisi de tanbur ve kemençede İstanbul’un en zirve isimleridir. Aralarındaki yaş farkına rağmen Vasil ve Cemil, birbirlerinin sanattaki olağanüstü icralarına hayrandırlar.
Cemil, komşuları İhsan Bey’in kızı Nefise’nin çok güzel Kemençe çalmasının etkisiyle ve Vasil Efendi’nin kemençedeki ustalığı ile kemençeye ayrı bir yer verir, çalışır.
Birkaç gün sora Mahmut Celalettin Paşa’nın oğlu Atif Bey, Cemil’e uğrar. Birlikte Zekâi Dede’nin dergâhına giderler. Zekâi Dede, âyini kudümle yönetmektedir, İsfahan âyin okumaktadır. Âyinin etkisinde kalan Cemil; “Bu musikiyi çok iyi tanımak lâzım. Nağme bolluğu, yapısındaki sağlamlık, anlatımındaki mükemmellik, ağırlık ve samimiyetin yanısıra Allah’ın huzurunda, O’na uzanan yolda olmanın inanç dolu rahatlığını hissediyor insan” diye söylenir. DEVAM EDECEK
Kaynak: Ecz. Emin Akan: Tanburi Cemil Bey
Dr. Nazmi Özalp: TÜRK MUSİKİSİ TARİHİ 2. Cilt – (TRT Yayını)
Yılmaz Öztuna: BÜYÜK TÜRK MUSİKİSİ ANSİKLOPEDİSİ 1. Cilt (MEB)
Nuri Özcan: İSLÂM ANSİKLOPEDİSİ 7. CİLT
TÜRK ve DÜNYA ÜNLÜLERİ ANSİKLOPEDİSİ